2019 ENTEGRE FAALİYET RAPORU
MAKROEKONOMİK GÖRÜNÜM

ABD MERKEZ BANKASI (FED), 2019 YILINDA 11 YIL ARADAN SONRA ÜÇ KEZ FAİZ İNDİRİMİNE GİDERKEN, BAŞKANLIK SEÇİM YILI OLAN 2020 YILINDA “BEKLE VE GÖR” POLİTİKASI İZLEYEBİLECEĞİ GÖRÜŞÜ AĞIRLIK KAZANMAKTADIR.

2019 yılı ABD ile Çin arasındaki ticari gerilimin sonuçlarının yakından izlendiği bir yıl olmuştur. Brexit belirsizliği, Hong Kong protestoları ve artan jeopolitik gerilimler de özellikle imalat sektöründeki yavaşlamanın hız kazanmasına sebep olmuş görünmektedir. Bu gelişmeler ışığında küresel yavaşlamanın olumsuz etkileri, gelişmiş ülke merkez bankalarının para politikalarındaki gevşeme eğilimi ve ticaret anlaşmasının imzalanma ihtimalinin artması ile dengelenmiş bulunmaktadır.

Yılın son çeyreğinde ABD ekonomisi, sağlıklı istihdam piyasası ve ticaret geriliminin hafiflemesiyle pozitif bir görünüm sergilemiştir. ABD ile Çin arasında Faz 1 anlaşmasının sağlanması, 2020 yılına dair resesyon endişelerini hafifleterek ABD ekonomisinin en uzun dönemli büyüme döngüsünü sürdüreceğine işaret etmektedir. ABD Merkez Bankası (Fed), 2019 yılında 11 yıl aradan sonra üç kez faiz indirimine giderken, Başkanlık seçim yılı olan 2020 yılında “bekle ve gör” politikası izleyebileceği görüşü ağırlık kazanmaktadır. Son çeyrekte Fed bilançosunu büyütmek ve para piyasasındaki aksaklıkları düzeltmek için repo operasyonlarına devam etmiştir. Geride bıraktığımız yılda gümrük tarifeleri sonucu ABD’nin Çin’le olan dış ticaret dengesi iyileşmiş, bununla birlikte küresel zayıflık sonucunda Amerikan mallarına olan talebin azalmasıyla diğer ülkelere karşı dış ticaret açığı ise artmıştır. Zorlu konuları içeren Faz 2 görüşmeleri 2020 yılının hikayesini belirleyebilecek iken, ABD-Çin arasındaki teknolojik üstünlük mücadelesinin Kasım ayındaki seçimler öncesinde çözüme kavuşamayabileceği değerlendirilmektedir.

2019 yılı, Euro Bölgesi’nde küresel ticaret gerilimi nedeniyle imalat sektöründeki zayıflığın belirginleştiği ve enflasyonun hedefin uzağında seyrettiği bir dönem olmuştur. Gerek Faz 1 ticaret anlaşmasının sağlanması, gerekse Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) destekleyici adımlarıyla Euro Bölgesi’nde ekonomilerin en kötüyü geride bıraktığı ve 2020 yılına başlangıç yaparken dengelendiği görülmektedir. ECB, parasal genişlemenin mali genişleme ile desteklenmesi gerektiğini daha fazla ifade etmeye başlamış görünmektedir. ECB’de Mario Draghi’nin yerine güvercin tutumu sürdüreceği düşünülen eski IMF Başkanı Christine Lagarde atanmıştır. Fransa’da emeklilik reformu karşıtı gösteriler ve İspanya’daki seçimler ise Euro Bölgesi’ndeki belirsizliği artırmıştır. Ek olarak negatif faizi en erken uygulamaya koyan ülkelerden biri olan İsveç, faiz oranını %0’a yükselterek negatif faiz dönemine son veren ilk ülke olmuştur.

Brexit sorunu ise kısmi çözüme kavuşmuştur. AB ve Birleşik Krallık’ın Brexit konusunda anlaşması ve İngiltere’de Boris Johnson’un seçim zaferi sonucu, 31 Ocak itibarıyla Brexit gerçekleşmiştir. Bundan sonraki süreçte İskoçya meselesi, İrlanda sınırı ve İngiltere’nin AB ile yıl sonuna kadar ticaret anlaşması yapıp yapamayacağı gündem maddeleri olacaktır.

2018 yılının ortalarında başlayan ABD-Çin ticaret savaşı geride bıraktığımız senede küresel ekonomi üzerinde baskısını artırmıştır. Çin, büyümesindeki yavaşlamanın hız kesmesini önlemek adına borçlanma maliyetlerini düşürücü düzenlemeleri sürdürmüş bulunmaktadır. AB ile ABD arasındaki gümrük tarifesi gerginliği, Japonya ile Güney Kore arasında artan ticari gerilim, ABD’nin Brezilya ve Arjantin’e yönelik alüminyum ve çelik ürünlerine vergi tarifesi uygulaması, ticaret savaşlarının diğer cephelerde de sürdüğünü göstermiştir. Hong Kong’da protestolar sürerken, bu durum zaman zaman ABD ile Çin arasındaki ticaret görüşmeleri üzerinde gerginliği artırıcı bir unsur olmuştur. OPEC’in üretim kısıntısı kararı ve jeopolitik gerginlikler ise petrol fiyatlarında yukarı yönlü riskleri gündeme getirmiştir. Ancak ABD’nin petrol üretiminde izlediği politika ve küresel ekonomideki yavaşlama eğilimi, petrol fiyatlarının 70 ABD dolarının altında dengelenmesini sağlamıştır.

2019 yılı, Türkiye ekonomisi için iktisadi faaliyetteki dengelenmenin öngörülerden daha hızlı tamamlandığı ve finansal piyasaların olumlu seyrettiği bir sene olmuştur. 2019 yılında risk primi göstergemiz (CDS) 80 baz puan iyileşirken, BIST 100 endeksi %25 değer kazancıyla küresel borsalar arasında en yüksek değer kazananlar arasına girmiştir. Pozitif bir büyüme ile sonlandıracağımız ve cari dengede fazla vereceğimiz bir sene geride kalırken, enflasyonda da belirgin bir iyileşme gözlenmiştir. 2019 yılında büyüme modeli net ihracattan özel tüketime yönelmesini belirginleştirmiş, kamu harcamaları ise büyümeye desteğini sürdürmüştür. 2020 yılında gerek baz etkisi, gerekse kredi büyümesindeki artış, sınırlı olsa da ihracat ve ertelenmiş iç talebin desteğiyle %4,5-5 aralığında bir büyüme mümkün görünmektedir.

Öngörülerden hızlı toparlanan Türkiye ekonomisi ile birlikte uluslararası finans kuruluşları, 2020 yılına ilişkin büyüme tahminlerini de iyileştirmiştir. Olumlu gelişmeler ışığında Fitch, kredi notu görünümümüzü yükseltmiştir. Ancak not indiriminde hiç zaman kaybetmeyen kredi kuruluşlarının not artırımı konusunda oldukça ağır davranacakları gözlenmekle birlikte, 2020 yılında dezenflasyon sürecinin devamı, cari açığın sürdürülebilir bir büyümede makul bir seviyede tutulması, mali disiplinin sürdürülmesi ve risk primi göstergemizdeki iyileşmenin ışığında derecelendirme kuruluşlarının not artırımlarının mümkün olduğu düşünülmektedir.

2019 yılında Türkiye jeopolitik açıdan da yoğun bir gündemi geride bırakmıştır. Doğu Akdeniz’de artan gerilim, Barış Pınarı Harekatı ve ABD yaptırım tehditleri yakından izlenmiş ve piyasalarda zaman zaman dalgalanmalara yol açmıştır.

TL’deki istikrarlı seyir, iç talep koşulları, baz etkisi, beklentilerde iyileşme ve arz yönlü unsurlar 2019 yılında enflasyonun bir önceki yıla göre 8,5 puan iyileşmesine imkân tanımıştır. Dezenflasyon süreci ve küresel koşulların da desteğiyle Merkez Bankası geçtiğimiz sene 12 puanlık faiz indirimine gitmiştir. 2020 yılının ilk toplantısında da enflasyon görünümünde ve beklentilerinde iyileşmenin devam etmesiyle ölçülü bir faiz indirimi ile ekonomiye desteğini sürdürmüştür. 2020 yılında enflasyondaki düşüşün kalıcılığına odaklanacak olan Merkez Bankası’nın ise güçlü faiz indirimlerinden ziyade ılımlı faiz indirimleri gerçekleştirmesi ve zorunlu karşılık düzenlemelerinin bu sene para politikasında aktif rol almaya devam edeceği düşünülmektedir.

2019 yılında rekabetçi kurun da etkisiyle ihracat, artış eğilimini sürdürmüştür. İnsansız hava araçları satışı gibi kalemlerin etkisiyle yüksek teknolojili ürün ihracatımız artarken, büyümedeki ılımlı seviyelerin ithalatı sınırlamasının yanı sıra turizmdeki güçlü seyrin de katkısıyla cari işlemler dengesi, 17 yıl aradan sonra kümülatif bazda fazla vermiştir. 2018 yılında 27 milyar ABD doları açık veren cari dengenin yıl sonunda 1,5 milyar ABD doları civarında fazla vermesi beklenmektedir. 2020 yılında ise ihracattaki artış eğiliminin devam etmesi beklense de ertelenen taleple ithalattaki artışın etkisiyle net ihracatın büyümeye katkısının azalabileceği değerlendirilmektedir. 2019 yılı turizm gelirleri açısından parlak bir dönem olurken, turizmin merkezi Antalya’da yabancı turist sayısında rekor kırılmıştır. 2019 yılında ihracat gibi turizm sektörünün de çeşitlendirilmesi öne çıkarken, bu durumun ülkelere özgü şokların hafifletilmesinde yardımcı olacağı değerlendirilmektedir. Firmaların üretim yapısındaki kısmi değişimler, enerji ve altın ithalatındaki ılımlı ve turizmdeki güçlü seyirle bu sene 10 milyar ABD doları civarında bir cari açık olası görünmektedir.

İyileşen cari denge görünümü ile birlikte döviz ihtiyacımızın da azaldığı görülmektedir. 2018 yılında 240 milyar ABD doları ile rekor miktara yükselen bir yıllık döviz ihtiyacımızın, 2020 yılında 175 milyar ABD doları civarında sınırlı kalması beklenmektedir. Ülkemiz, sürdürülebilir büyümeyi cari açığın artmasına izin vermeden gerçekleştireceği model arayışlarını sürdürmektedir.